Her Tarafı Derya Deniz Bir Ülke Ama…

HER TARAFI DERYA DENİZ BİR ÜLKE AMA…

Prof.Dr. Atabay DÜZENLİ (ÇÜ Fen Edebiyat Fak. Emekli Öğretim Üyesi)

Siz hiç üç tarafı denizlerle çevrili bu kadar güzel kültürel zenginliğe sahip bir ülke gördünüz mü?

Siz hiç ülkesinin içindeki şehirden (İstanbul: Dünya’ da bu konuda tek şehir) deniz geçen bir ülke gördünüz mü?

Tabii ki ülkemizden ve Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz den bahsediyorum. Ülkemizin en büyük su kaynakları olan Fırat, Dicle, Kızılırmak, Sakarya, Seyhan, Ceyhan ve Çoruh’dan bahsetmiyorum…

Bunlar ne demek biliyor musunuz?

Karadeniz Oseyanik yani kıyısal iklim, Marmara Ege Akdeniz iklimi. İklim farklı olunca biyolojik zenginlik de farklı. Biyoçeşitlilik ve zenginliği de almış başını gidiyor. O kadar zenginler ki hem ‘’Denizden babam çıksa yerim’’ dedirtmiş insanoğluna, hem de bu güne kadar’’Deniz Ürünleri’’adı altında zengin bir besin kaynağı oluşturmuş. İnsanoğlunun ulaşımına bile katkı sağlamış. Turistik hizmet vermiş ve vermekte… Başlı başına bir yaşam ortamı oluşturmuş. Ama bu doğal ve coğrafik yapıyı kimse elleriyle oluşturmamış.

MİLYARLARCA YILLIK BİRİKİM…

Bu yapılar, dünyanın geçirdiği jeolojik devirler ve bu devirlerde yağan yıllarca yağmurlar ve şimdiye kadar geçirdiği 5 yok oluş devirleri sayesinde oluşmuştur. Milyonlarca, milyarlarca geçirdiği yıllarda verdiği mücadele ve değişim sonucunda olmuş. Var olmaları ve doğaya vereceği hizmeti devam ettirmek için bir ekosistem yani ‘’Deniz Ekosistemi oluşturmuş.

Örnek mi istiyorsunuz? Ben bir tane vereyim: Denizlerimizin son bulduğu kıyı kumulları denizleri temizleyen en önemli doğal varlıklarımızdır. Denizlerde yaşayan canlılarında yaşam süreçlerinde deniz içine boşalttıkları veya bıraktıkları atık ve artıkları var. İşte dalgalar ile bu atık ve artıklar kumullara kadar geliyor ve kumullar tarafından tutuluyor. Böylece denizler kendi kendini temizlemiş oluyor.

Buraya kadar her şey güzel her şey doğal… Bu bir doğal denge yani; ‘’Ekosistem Dengesi’’. Bunların hepsi hiç insan eli değmeden oluşturulmuş bir sistem ve bu sistemin bir kaldırma bu temizleme işlemini yerine getirme gücü var. Bu söylediklerime de hiçbir itiraz yok.

Ama gelelim işin öteki yüzüne:

Biz bu yapıların nedenini bilmeden, bilimsellikten çok öte müdahale etmeye başlamışız. Kıyıları doldurmuşuz, kumulları kapatmışız, denizlerin kenarına santralleri yapmışız, denizi bir çöp tenekesi bidonu zannederek tüm atık ve artıklarımızı içine boşaltmışız veya yollamışız. Bir de yurtiçindeki akarsularımızdan denizlerimize ulaşan aynı şekilde taşıdığı tüm artık ve atıkların denize kavuşturanlar var. Şimdi bu yapılanların sonucunu size daha iyi anlatabilmem için bir örnek daha vereyim: Elimize bir bardak su alalım. Bu suyun içine yavaş yavaş, az az şeker veya tuz atalım ve karıştıralım. Bir müddet sonra göreceğiz ki bardak da su diye bir şey kalmayacak. Bardakta kalan ya tuz ya şeker olacak. Şimdide bardaktaki suyun yerine denizlerimizi koyun. Tuz veya şeker yerine denize atılan, dökülen bir de deniz canlılarını zorunlu atık ve artıklarını koyun. Sonucu artık siz tahmin edin.

DENİZE VEFASIZLIĞIN BELGESİ: MÜSİLAJ

Son gün ve aylardaki Müsilaj (Deniz Kusmuğu) olayı bunun en güzel örneği.

Hiç bağırıp çağırmamıza gerek yok. Kabahat hepimizde.

Marmara Deniz inde ortaya çıkan müsilaj, insanlığın denizlere layık gördüğü vefasızlığın bir belgesidir. Marmara Deniz inde baş göstermesinin en büyük nedeni de buradaki yoğun ‘’Deniz Trafiği’’ değilmidir. Kıyılarımızı doldurmayacağız, kumulları kapatmayacağız ve denizlerimize hiçbir şekilde atık ve artıklarımızı dökmeyeceğiz, boşatmayacağız. Şimdilik sorun Marmara denizinde demeyin. Böyle giderse sıra Ege’ye ve Akdeniz’e de gelecek. Hele hele temizlenir hiç demeyin hem paramıza yazık hem de kalıcı çözüm hiç değil.

Bundan sonra kıyılarımıza bu gözle bir bakın: Hangi yapının ve doğal varlıklarımızın artık ve atıkları nereye boşaltılıyor veya dökülüyor?

Tabii bir de deniz ulaşım araçlarının artık ve atıkları öğütülerek veya öğütülmeyerek ne zaman, nereye ve nerede boşaltılıyor?

Bunları kim takip ediyor ve cezalarının günlük parasal değeri ne kadar geçerli?

Bu soruların cevabını bilimsel olarak araştırıp yine bilimin istediği çözümleri üretemez isek sonumuz ne olur biliyor musunuz?

Bir kere deniz diye bir şey kalmaz. Denizlerin insanoğlunun yaşamına sunduğu hizmetlerden eser kalmaz. Peki deniz canlıları ne yapacak? Kaçabilenler kaçar, kaçamayanlar yaşamlarına son verir. Bir doğa bilimci olarak inanıyorum ki denizlerimiz bu gidişe seyirci kalmaz. Kendi normal haline dönmek için bir çırpınış gösterecektir. Gösterecektir ama bizi ve varlıklarımızı da yok edecektir. Yanılmayı ne kadar isterim…….

Tabii ki bu dünyanın her yerinde böyle olmayacak. Dünya da hep kazanmak hep kaybetmek diye bir şey yok. Kaybedenlerinde kazanımları var kazananlarında kayıpları. Marmara Denizi kirlenince deniz canlıları ve insanoğlu oradan kaçacak ve gittikleri yere katkı sağlayacak. Yani bu sene Marmara Deniz’ inde balık olmayacak ama Karadeniz, Ege ve Akdeniz de deniz canlıları çoğalacak. Turizm de buralara kayacak. Dünya böyledir işte her kazanımın bir kaybı, her kaybın bir kazanımı vardır. Denizlerinin kıymetini bilenler onlardan yararlanmaya devam eder. Bilmeyenler ve hayatta kalırlarsa denizlerden ve onun nimetlerinden mahrum olur. Deniz ürünümü istiyorsun, bulursan ve paran varsa yersin.

Hani iyi, temiz, adil gıda?

Hani öve öve öğüt verdiğimiz ‘’deniz ürünleri yiyin ve çocuklarınıza da yedirin’’ sözü.

Denizlerimizin bizlere faydaları bu kadar mı?

Hayır…Derya deniz misali faydaları da başka bir yazı konumuz olsun…

 

Not: Dikkat ederseniz bu yazımda diğer felaketlerden: iklim değişikliği ve artan sıcaklıklar, buzulların erimesi, artmakta ve özelliği değişmekte olan deniz suyundan ve hareketlerinden, eriyen buz tabakaların altından sızmakta olan metan gazından hiç bahsetmedim. Böyle giderse sonumuz hayra alamet değil DOSTLAR. 6.YOK OLUŞUN AYAK SESLERİ…